Menu Content/Inhalt
Anasayfa arrow SSS arrow Evliya Çelebi arrow SSS arrow Sýkça Sorulan Sorular 
HEPSI |0-9 |A |B |C |D |E |F |G |H |I |J |K |L |M |N |O |P |Q |R |S |T |U |V |W |X |Y |Z

AdanZye SSS Sýkça Sorulan Sorular

Evliya Çelebi PDF Yazdýr E-posta
Yazar   
Tuesday, 02 May 2006

Rating 3.4/5 (19 votes)

Evliya Çelebi, gezgin yazar.

Evliya Çelebi

1611'de Kütahya'da doðdu, Mýsýr'da öldü. Kesin ölüm tarihi bilinmese de 1682'den sonra olduðu bilinmektedir. Derviþ Mehmet Zilli'nin oðlu olarak dünyaya geldi.

Pirinç levhalar üzerine oyma iþleyen sanatçý bir babanýn oðludur. Kanunî'nin Zigetvar seferinde, önemli hizmetleri olan babasýnýn, çevresindeki kiþilerin serüvenlerini hikaye ettikleri aile sohbetlerinde bulunan Evliya Çelebi, dünyayý gezip görme merak ve isteði duydu. 20 yaþýndayken Ýstanbul içinde gezerek gördüklerini kaleme aldý.

Enderûn'a girerek burada dört yýl yetiþti ve sipahi oldu. Sultan Dördüncü Murad'ýn Revan Seferinden sonra saraya girdi.

Ancak kýsa bir süre sonra saraydan ayrýlarak ilk seyahati olan Bursa yolculuðuna çýktý.

Ardýndan Ýzmit, Trabzon ve Girit yolculuklarýna çýkan Evliya Çelebi, 50 yýl boyunca Avusturya, Hicaz, Mýsýr, Sudan, Habeþistan, Daðýstan gibi ülkelerde dolaþtý.

Bu gezilerinde önemli mektuplar götürmek ya da savaþa katýlmak gibi çeþitli hizmetlerde bulundu. Gördüklerini ve gözlemlerini Seyahatname eserinde tarih ve yer belirterek yazdý. Seyahatname edebiyatýmýzýn gezi türünden ilk ve en büyük eseridir.

Gerçekçi bir gözle izlenen olaylar, yalýn ve duru, zaman zaman da fantastik bir anlatým içinde, halkýn anlayacaðý þekilde yazýlmýþ, yine halkýn anlayacaðý deyimler çokça kullanýlmýþtýr.

Evliya Çelebi, Seyahatnâme'sinde gezip gördüðü yerleri kendi üslûbu ile anlatmaktadýr. Olaylara çoðu defa alaycý bir tavýrla yaklaþan Evliya Çelebi, bazen naklettiði olaylarý renklendirmek amacýyla uydurma haberler ve olaylar da ortaya atmýþ, okuyucunun ilgisini çekmek için aklýn alamayacaðý garip olaylara da yer vermiþtir. Evliya Çelebi'nin on ciltlik Seyahatnâme'si, bütün görmüþ ve gezmiþ olduðu memleketler hakkýnda oldukça önemli bilgiler içermektedir.

Eser bu yönden Türk kültür tarihi ve gezi edebiyatý açýsýndan önemli bir yere sahiptir.

Anlattýðýna göre, 1630 yýlýnda gördüðü bir rüyada; peygambere "Þefaat yâ Resulallah" diyeceðine "Seyahat yâ Resulallah" diyen Evliya Çelebi'ye peygamber tarafýndan seyahat müjdelenmiþ ve bu rüya üzerine seyahatlerine baþlamýþtýr.

Önce doðduðu ve yaþadýðý þehri gezmeye ve gördüklerini yazmaya karar veren Evliya Çelebi, 1640 yýlýnda babasýndan izinsiz Bursa'ya gitmiþ ve dönüþünde de babasý ona seyahat için izin vermiþ ve bir seyahatnâme kaleme almasýný tavsiye etmiþtir. Evliya Çelebi (1611-1682) Türk, gezgin. Gezdiði yerlerde toplumlarýn yaþama düzenini ve özelliklerini yansýtan gözlemler yapmýþtýr. Evliya Çelebi b.Derviþ Mehmed Zillî Ýstanbul'da Unkapaný'nda doðdu, 1682'de Mýsýr'dan dönerken yolda ya da Ýstanbul'da öldüðü sanýlmaktadýr. Babasý Derviþ Mehmed Zillî, sarayda kuyumcubaþýydý. Evliya Çelebi'nin ailesi Kütahya'dan gelip Ýstanbul'un Unkapaný yöresine yerleþmiþti. Ýlköðrenimini özel olarak gördükten sonra bir süre medresede okudu, babasýndan tezhip, hat ve nakýþ öðrendi. Musiki ile ilgilendi. Kuran'ý ezberleyerek "hafýz" oldu. Enderuna alýndý, dayýsý Melek Ahmed Paþa'nýn aracýlýðýyla Sultan IV. Murad'ýn hizmetine girdi. Evliya Çelebi'nin geziye karþý duyduðu ilgi, çocukken babasýndan, yakýnlarýndan dinlediði öykülerden, söylencelerden ve masallardan kaynaklanýr. Seyahatname adlý yapýtýnýn giriþinde geziye duyduðu ilgiyi anlatýrken bir gece düþünde Peygamber'i gördüðünü, ondan "þefaat ya Resulallah" diyecek yerde þaþýrýp "seyahat ya Resulallah" dediðini, bunun üzerine Peygamber'in ona gönlünün uyarýnca gezme, uzak ülkeleri, görme olanaðý verdiðini yazar. Bu düþ üzerine 1635'te, önce Ýstanbul'un bütün yörelerini dolaþmaya, gördüklerini, duyduklarýný yazmaya baþladý. 1640 dolaylarýnda Bursa, Ýzmit ve Trabzon yörelerini gezdi, 1645'te Kýrým'a Bahadýr Giray'ýn yanýna gitti. Yakýnlýk kurduðu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çýktý, savaþlara, mektup götürüp getirme göreviyle, ulak olarak katýldý. 1645'te Yanya'nýn alýnmasýyla sonuçlanan savaþta, Yusuf Paþa'nýn yanýnda görevli bulundu. 1646'da Erzurum Beylerbeyi Defterdarzade Mehmed Paþa'nýn muhasibi oldu. Doðu illerini, Azerbaycan'ýn, Gürcistan'ýn kimi yörelerini gezdi. Bir ara Revan Haný'ný mektup götürüp getirmekle görevlendirildi, bu nedenle Gümüþhane, Tortum yörelerini dolaþtý. 1648'te Ýstanbul'a dönerek Mustafa Paþa ile Þam'a gitti, üç yýl o dolaylarda gezdi. 1651'den sonra Rumeli'yi dolaþmaya baþladý, bir süre Sofya'da bulundu. 1667-1670 arasýnda Avusturya, Arnavutluk, Teselya, Kandiye, Gümülcine, Selanik yörelerini gezdi. Kaynaklarýn bildirdiðine göre, Evliya Çelebi'nin gezi süresi 50 yýlý kapsar. Evliya Çelebi'nin gezilerinin oldukça geniþ bir alaný kaplamasý iki bakýmdan önemlidir. Birincisi Osmanlý Ýmparatorluðu'nun komþu ülkelerle olan iliþkilerini yansýtmasý, ikincisi insan baþarýlarýna ilgilendirir. Bu geziler yalnýz gözlemlere dayalý aktarmalarý, anlatýlarý içermez, araþtýrýcýlar için önemli inceleme ve yorumlara da olanak saðlar. Seyahatname'nin içerdiði konular, belli bir çalýþma alanýný deðil, insan düþüncesinin ürettiði bütün baþarýlarý kapsar. Bu özelliði nedeniyle Evliya Çelebi'nin yapýtý deðiþik açýlardan bakýlarak deðerlendirilir. Üslup bakýmýndan ele alýndýðýnda, Evliya Çelebi'nin, o dönemdeki Osmanlý toplumunda, özellikle Divan edebiyatýnda yaygýn olan düzyazýya baðlý kalmadýðý görülür. Divan edebiyatýnda düzyazý ayrý bir yaratý ürünü sayýlýr, þiir gibi aðdalý, ayaklý-uyaklý bir biçimle ortaya konurdu. Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneðe uymadý, daha çok günlük konuþma diline yakýn, kolay söylenip yazýlan bir dil benimsedi. Bu dil akýcýdýr, sürükleyicidir, yer yer eðlenceli ve alaycýdýr. Evliya Çelebi gezdiði yerlerde gördüklerini, duyduklarýný yalnýz aktarmakla kalmamýþ, onlara kendi öznel yorumlarýný, düþüncelerini de katarak gezi yazýsýna yeni bir içerik kazandýrmýþtýr. Burada yazarýn anlatým bakýmýndan gösterdiði baþarý uyguladýðý yazma yönteminden kaynaklanýr. Anlatým belli bir zaman süresiyle sýnýrlanmaz, geçmiþle gelecek, þimdiki zamanla geçmiþ iç içedir. Bu özellik anlatýlan öykülerden, söylencelerden dolayý yazarýn zamanla istediði gibi oynamasý sonucudur. Evliya Çelebi belli bir süre içinde, özdeþ zamanda geçen iki olayý, yerinde görmüþ gibi anlatýr, böylece zaman kavramýný ortadan kaldýrýr. Seyahatname'de, yazarýn gezdiði, gördüðü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, baþlý baþýna birer araþtýrma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konur. Bunlar arasýnda öyküler, türküler, halk þiirleri, söylenceler, masal, mani, aðýz ayrýlýklarý, halk oyunlarý, giyim-kuþam, düðün, dernek, eðlence, inançlar, karþýlýklý insan iliþkileri, komþuluk baðlantýlarý, toplumsal davranýþlar, sanat ve zanaat varlýklarý önemli bir yer tutar. Evliya Çelebi insanlarla ilgili bilgiler yanýnda, yörenin evlerinden, cami, mescid, çeþme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastýr, kule, kale, sur, yol, havra gibi deðiþik yapýlarýndan da söz eder. Bunlarýn yapýlýþ yýllarýný, onarýmlarýný, yapaný, yaptýraný, onaraný anlatýr. Yapýnýn çevresinden, çevrenin havasýndan, suyundan söz eder. Böylece konuya bir canlýlýk getirerek çevreyle bütünlük kazandýrýr. Seyahatname'nin bir özelliði de deðiþik yöre insanlarýnýn yaþama biçimlerine, davranýþlarýna, tarýmla ilgili çalýþmalarýndan, süs takýlarýna, çalgýlarýna dek ayrýntýlarýyla geniþ yer vermesidir. Yapýtýn kimi bölümlerinde, gezilen yörenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen ünlü kiþilerinden, þairlerinden, oyuncularýndan, çeþitli kademelerdeki görevlilerinden ayrýntýlý biçimde söz edilir. Evliya Çelebi'nin yapýtý dil bakýmýndan da önemlidir. Yazar, gezdiði yerlerde geçen olaylarý, onlarla ilgili gözlemlerini aktarýrken kullanýlan sözcüklerden de örnekler verir. Bu örnekler, dil araþtýrmalarýnda, sözcüklerin kullaným ve yayýlma alanýný saptama bakýmýndan yararlý olmuþtur. Kimi yabancý kökenli sözcüklerin söyleniþ biçimi halk aðzýna göredir. Bu da dilci için bir yöre aðzýnýn oluþumunu anlamaya yarar. Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si çok ün kazanmasýna karþýn, bilimsel bakýmdan, geniþ bir inceleme ve çalýþma konusu yapýlmamýþtýr. YAPITLAR (baþlýca): Seyahatname, (ö.s.), ilk sekiz cilt: 1898-1928, son iki cilt: 1935-1938. Evliya Çelebi'nin Kültür Tarihindeki Yeri

Filolojik bir inceleme olmayan bu yazýda [1] Evliya Çelebi'nin kendi anlatýmýndan ancak yansýyabilen bazý kiþilik özellikleri ve Seyahatnamesi'nin kültür tarihi bakýmýndan kaynak deðeri gibi bir iki soruna sýnýrlanýldýðýndan, eserinin içeriðine yönelmekle yetinilmiþtir. [2] Ayrýca Evliya Çelebi araþtýrmalarýnýn herhalde temel sorunu olan hayal ve gerçeklik ayrýmý da burada asýl konu olarak incelenmeyecektir; alanýn uzmanlarý bu meseleyle etraflýca uðraþmaktadýrlar. [3]

Bu benzersiz Osmanlý gezmen ve anlatý ustasýnýn yaþadýðý yýllar (1611-1683/84) IV. Murad'ýn ve Köprülü sadrazamlarý Mehmed ile Fazýl Ahmed'in yönetimleri altýnda iç politikada iki defa toparlanabilmiþ olan Osmanlý Ýmparatorluðu'nun duraksama döneminin sonlarýna rastlar. Murad'ýn saltanatýndaki toparlanmada Otuzyýl savaþýnýn da bir etkisi olmuþtur; bu kargaþa yýllarýnda Osmanlý Devleti - geçici de olsa - Avrupa cephesinde rahatlayabilmiþtir. Ancak, bunun dýþýnda 17. yüzyýl Ýmparatorluk için yönetim uygulamalarýnýn yozlaþmasýyle el ele giden, ekonomik ve toplumsal sýkýntýlarýn yaygýn olduðu bir çaðdýr. Anadolu Celâli ayaklanmalarýyle sarsýlýrken, Ýstanbul zaman zaman Yeniçerilerin ve deðiþik saray hiziplerinin çatýþma alanýna dönüþüyordu. Ýran ile açýk çatýþmanýn Kasr-ý fiirin antlaþmasýyle (1639) geçici olarak son bulmasýndan rahatlayan Osmanlý Ýmparatorluðu Venedig'e, Lehistan'a ve Alman Ýmparatoru'na karþý daha geniþ çapta savaþ giriþimlerine yönelmiþtir ki bu siyaset Ýkinci Viyana kuþatmasýyle doruðuna ulaþmýþtýr.

Bu tarih çerçevesi içinde Evliya Çelebi'nin hayatýna dair bugünkü bilgi, sadece kendisinin gezi anýlarýnýn arasýna serpiþtirdiði açýklamalarýndan ibarettir. [4] Bu açýklamalara göre kendisi 1648 yýlýnda yüz on yedi yaþýnda ölmüþ olduðunu söylediði Saray Kuyumcubaþýsý olan Derviþ Mehmed Zýllî'nin oðlu olarak 25 Mart 1611'de Ýstanbul'da doðmuþ. Fatih Sultan Mehmed zamanýnda Sancakbeyi olan buyükbabasý, Germiyanoðlu Yakub Bey'in veya Hoca Ahmed Yesevî'nin ardýllarýndan olarak Konstantinopolis'in fethi esnasýnda 1453'te Kütahya'dan Ýstanbul'a taþýnmýþ. Soykütüðünü böylesine saygýn atalara dayandýrdýðý gibi [5], I. Ahmed'in sarayýna bir Kafkaslý cariye olarak girmiþ olan annesinin de atalarýný ve akrabalarýný onurlandýrmayý ihmal etmeyen ve birkaç yýllýk Medrese öðrenimi esnasýnda usta bir hafýza dönüþen Evliya Çelebi, sonraki sadrazam Melek Ahmed Paþa olan dayýsýnýn [6] yardýmýyle 1635 yýlýnda Enderun'a girebilmiþ ve buranýn eðitiminden geçmiþ. Doðduðu þehiri on yýl boyunca araþtýrdýktan sonra 1640 yýlýnda saraydan ayrýlýp Bursa, Ýzmit, Trabzon ve Kýrým'a yaptýðý gezilerle uzun gezgincilik yýllarýný baþlatmýþ. Bundan böyle zaman zaman Ýstanbul'da verdiði aralarla Doðu Anadolu ve Ýran'a, Ortadoðu ve Balkan eyaletlerine, hatta Ýsveç ve Hollanda'ya da kâh yüksek makam sahiplerinin, saray görevlilerinin veya yabancý diplomatlarýn maiyyetinde, kâh ulak, sýnýr gazisi veya özel kiþi olarak gezilere çýkmýþ. [7] Ayrýca peþpeþe deðiþik eyatletlerde görevlendirilen dayýsý Melek Ahmed Paþa'nýn sürekli refakatçýsýymýþ. Gezilerini taçlandýrmak için nihayet 1671 yýlýndan itibaren Rodos üzerinden Mýsýr, Sudan ve Habeþistan'a kadar geniþlettiði bir hac yolculuðuna çýkmýþ. Mýsýr'da yaklaþýk on yýl kalmýþ.

Evliya Çelebi'nin ölüm tarihi araþtýrmacýlar tarafýndan Seyahatname'de 1682 yýlý için zikredilen Hicaz'daki sel felâketi ile deðinilmeyen Ýkinci Viyana kuþatmasý arasýna yerleþtirilmiþ ve Seyahatname'de en geç yýl kaydý olarak yer alan 1094 (1683) tarihi - sözcüklerle yazýlmýþ olmasýna raðmen - bir kopya hatasý olarak kabul edilmiþti [8], ta ki Kreutel incelemelerinde Seyahatname'nin birçok yerlerinin “olaydan çýkarsamalar” (vaticinationes ex eventu) içerdiklerini ve bundan dolayý Evliya Çelebi'nin l683'te hayatta olmuþ olmasý gerektiðini ortaya koyana kadar. Seyahatname'nin son cildinin, daha önceki bölümlerde kehanet biçiminde deðinilen, gerçekte ise yaþanmýþ olan olaylarýn artýk etraflýca anlatýlmadan birdenbire son bulmasýyle de desteklenen Kreutel'in bu görüþü [9], Evliya Çelebi uzmaný Baysun tarafýndan da paylaþýlmýþtýr. [10] Evliya Çelebi'nin ardýllarý hakkýnda bugüne kadar herhangi bir ipucu bulunmamaktadýr. [11]

Evliya Çelebi'nin eserinden kiþisel niteliklerine dair bir tablo oluþturulabilmektedir. Herþeyden önce sýnýrsýz bir bilgilenmek isteði dikkati çekiyor. Geleneklerine baðlý ve, diðer Osmanlý çaðdaþlarý gibi, kendi kültürünün üstünlüðünden emin olan bir inançlý Müslüman olmasý [12], onu yabancý dünyalarý ve becerileri tanýmaktan alýkoymamýþtýr. Saf bir dindarlýðýn yaný sýra bir 17. yüzyýl Osmanlýsý olarak hatýrý sayýlýr bir hoþgörü sergiliyor. Kiliseleri ziyaret ettiðini bildirmekte [13] ve Hýristiyan dua metinlerini aktarmakta [14], ayrýca konuklarý için evinde yasaklanmýþ içki ve uyarýcý hazýr bulundurmakta, bu gibi maddeleri kullanmadýðý anlaþýlan bir kiþi olarak sakýnca görmeyen Evliya'nýn [15] dar görüþlü olamayacaðý ortadadýr. [16] Hýristiyanlarý “gâvur” olarak adlandýrmasý - Hýristiyanlarla Müslümanlarýn birbirlerini Ortaçað'dan beri böyle nitelemeleri göz önünde tutulduðunda - ufkunun ölçeði sayýlamaz. Her þeyi öðrenme isteði, gördüklerini, duyduklarýný veya okuduklarýný olabildiðince etkileyici bir biçimde kâðýda dökme - ve kuþkusuz dostlarýna sözlü olarak anlatma - çabasýyle sýký sýkýya baðlýdýr. Cömertçe aktardýðý bilgilerini kýt veya kuru bulduðunda, kendi hayal gücüyle zenginleþtiriyor. [17] Baþkalarýnýn merakýný herhalde kendininkinin olaðanüstü boyutlarýyle ölçmüþ olmalý ki, belâgatýna ve görgüsüne çevresini anlaþýlan hayran býrakmayý ve anlattýklarýyle dostlarýnýn heyecanýný diri tutmayý hedefliyordu. Gezmek ve görmek tutkusu uðruna refakatlerinde bulunduðu kiþilerle de iyi geçinmeye önem verdiðini, kendi sözlerinden anlýyoruz. [18] Ancak arý ve açýk anlatým biçiminden, bu çabasýnýn bir yaltaklýktan deðil, kendisinden ve bundan dolayý okurlarýndan her türlü yararlý bilginin yaný sýra yaþanmasý sadece az sayýda seçkine nasip olan keyiflendirici serüvenleri de esirgememek gibi nerdeyse çocuksu yansýyan samimî bir istekten kaynaklandýðý izlenimi uyanýyor. Ölçüsüz abartmalarý ve olasýlýk dýþý hikâyelerinin temelinde böyle bir duygu hali yatsa gerek.

Sunuþ biçiminin sayýsýz eðlendirici örnekleri arasýnda, anlattýklarýna kendinden emin ve rahat, ancak usandýrýcý ya da itici olmayan bir tarzda kendisinde gördüðü üstünlükleri dokuduðu ve mizah anlayýþýna sahip bir okurun pek ihtimal vermeyeceðinin bilinciyle yazýlmýþa benzeyen hikâyeler yer almaktadýr: Kendisini bir gün Padiþah IV. Mehmed'in huzuruna çýkaran Köprülü Mehmed Paþa'nýn, Evliya Çelebi'nin bu üç saat süren görüþmede sergilediði baþarý üzerine: “Ýlâhi Evliyâ! Berhurdar ol, çok yaþa...Aceb yekpâre cevaplar verdin ki herbiri devletin iþine yarar birer Süleyman merhemidir” [19] demesi gibi; Budin Beylerbeyi'nin kendisine 1665'te Viyana'ya Büyükelçi olarak giden Kara Mehmed Paþa'nýn - ki Evliya Çelebi onun maiyyetinde Viyana'ya gittiðini savlýyor - güzergâh üstündeki bölgeleri bilmediðini söylemesi ve Evliya Çelebi'nin de yolculuk esnasýnda herþeye göz kulak olmasýný tembih etmesi, bir baþka deyiþle, elçilik heyetini adeta kendisine emanet etmesi gibi [20]; ya da Büyükelçi'nin, Habsburg Ýmparatoru I. Leopold'un huzuruna çýkmadan önce Mataracýbaþý'sýna ve Evliya Çelebi'ye “Çasar”ýn tahtýndan inmiþ olarak kendisini “divanhane” giriþinde ayakta bekleyip beklemediðini kolaçan etmelerini buyurmasý üzerine, ikisinin kabul salonuna girdikleri anda Ýmparator'un Mataracýbaþý'ný “sýrmalý mehabetlü Hacý Bektaþ üsküfü ile görünce, hemen baþýndan þapkasýný çýkarýp hakîre ve mataracýbaþýya tapýnýp selâm alýr gibi bir iki eðilip doðrul”muþ olmasý gibi. [21] \ Evliya Çelebi'nin, okurun heyecanýný diri tutmak için kullandýðý araçlar arasýnda, daha sonralarý ünlenmiþ kiþilerle orada burada tanýþmasýna ve hep doðru zamanda önemli tarihsel olaylarýn mekânlarýnda tanýk olarak bulunmasýna yol açtýðýný ileri sürdüðü “rastlantýlar” da yer almaktadýr. Ayrýca gezileri için rüyalarýnda aldýðý tavsiyeler [22] ve önemli yaþantýlarýnýn Kadir gecesi'ne rastlamasý gibi kendi hayatýnda etkili olduðunu savladýðý “hayýrlý” alâmet ve tarihler de unutulmamaktadýr. [23]

Evliya Çelebi ölümünden bir buçuk yüzyýl sonra Hammer tarafýndan keþfediliþinden beri [24] belleklere ölümsüz bir kiþilik olarak yerleþmiþtir. Eserini sürükleyici bir canlýlýkla renklendiren anlatým tarzýnýn [25] kötü niyetli bir aldatmayý deðil, ferahlatýcý bir safdillikle dünyaya olumlu bir bakýþý sergilemeyi amaçladýðý, okurlarý tarafýndan yanlýþ anlaþýlmamýþ ki, kendisi yorulmak bilmez, öðrenme azmi dolu gezgin, doðal, uyanýk ve çok okumuþ gözlemci ve mizah anlayýþý olan, nüktedan anlatýcý mertebesine oturtulmuþtur.

Seyahatname'nin kaynak deðerine gelince, Evliya Çelebi'nin gezilerinden ve yaþantýlarýndan hangilerinin gerçek olaylara dayandýðý, hangilerinin ise hayal ürünü olduðu konusunu irdeleyen uzmanlar, bazý betimlemelerdeki açýk çeliþkilere ve metindeki boþluklara dayanarak, Evliya Çelebi'nin ikinci elden devraldýðý bilgileri kalýcý bir metinde baðlamaya geçmeden önce “yaþadýklarýný” (?) dayandýracak mümkün olduðu kadar bol miktarda elle tutulur malzeme toplamak istediðine iþaret etmiþler [26] ve bundan dolayý Seyahatname'nin kaynak olarak deðerlendirilmesinin uzun vadeli sorunlar ortaya koyduðunu ve bütün el yazmalarýnýn karþýlaþtýrýlmasýyle, sayýsýz içerik ayrýntýsýnýn da titizlikle incelenmesiyle hazýrlanacak bir eleþtirmeli yayýmý þart koþtuðunu vurgulamýþlardýr. [27] Uzmanlar böyle bir hedefe umutsuz bakmýyorlar. Seyahatname'nin sayýsýz abartmalarýnýn ve olasýlýk dýþý tasvirlerinin yaný sýra çok önemli ve baþka kaynaklarda bulunmayan bilgileri içerdiði ortaya konmuþtur. [28] Eleþtirmesiz ikinci elden devralýnan veya hayal gücünden kaynaklanan betimlemelerin yaný sýra eserde çok sayýda yer alan dolaysýz gözlemlerin son derece güvenilir olduðu da kaynak karþýlaþtýrmalarýyle kanýtlanmýþtýr. [29]

Evliya Çelebi Ýstanbul hayatýný ilk iki üç yýlýn dýþýnda payitaht için nispeten düzenli bir zamanda, kendi açýklamasýna göre 1630 ile 1640 yýllarý arasýnda incelemiþtir. Ýmparatorluðun deðiþik eyaletlerine - ve kendisinin ilgili bölümlerde döne döne vurgulamasýna göre yabancý ülkelere - yaptýðý geziler saraydan ayrýlmasýndan, yani 1640 yýlýndan itibaren gerçekleþmiþtir, her ne kadar bu yýldan önce Kütahya, Bursa ve Manisa'yý kýsaca ziyaret ettiðini söylüyorsa da. Ýstanbul'u renkli ve canlý bir biçimde anlatmaktadýr. fiehir halkýnýn deðiþik sosyal sýnýflarýný ve esnaf loncalarýný gerçekçi biçimde yansýtýrken [30] ve þehirin kalýcý güzelliklerini sýcak bir yaklaþýmla dile getirirken, metni yer yer fýkralar [31] ve menkýbelerle [32] süslüyor. Daha uzak bölgelere yaptýðý(ný söylediði) gezilerden Evliya Çelebi bize istatistik verilerden, ilgili kiþi adlarýyle desteklenmiþ - bazen kendi kafasýna göre kurduðu - tarihsel arka plan sahnelerinden, kanýtlanabilir örf ve adetlere kadar ayrýntýlý bilgi sunmuþtur. Bu gibi anlatýmlarda ibadet biçimlerini de unutmamýþ ve yerel aðýzlarýn telâffuzunu Türkçe'nin ünlü uyumu ile birleþtirmesi ve bunlarý da doðal olarak Arap harfleriyle yansýtmasý sonucu hayli iç açýcý dil örnekleri aktarmýþtýr. [33]

Kullandýðý dile gelince, bu, aðdalý bir yazý biçemi deðil, sözlü anlatýþ gibi canlý bir dildir. Renkli anlatým biçemini kuþkusuz okurlarýnýn ve dinleyenlerinin beðenisine göre ayarlamýþtýr. Alexander Pallis'in [34] örnekleriyle sergilediði seçkin sýnýf ve orta tabaka Osmanlýlarýnýn þiir sanatýna ve müziðe duyduklarý büyük ilgi, Baron Bernard Carra de Vaux, [35] tarafýndan da dile getiriliyor. Evliya Çelebi'nin dikkat çeken özelliði ise, çaðdaþlarýnýn böylesine inceltilmiþ bir biçeme taþýdýklarý yatkýnlýða yalýn bir dille, fakat buna karþýlýk fantastik bir içerik sunuþu ile hitap etme yolunu seçmiþ olmasýdýr. Yine de nüktedan yazarýmýz, Osmanlý toplumunun eðitimli sayýlacak bir okur kitlesine yönelmenin bilinciyle, nesir metnini yer yer beyitlerle ve - kâh kendisinin yarattýðý, kâh yazýtlardan kopya ettiði - kronogramlarla süslemeyi ihmal etmemiþtir. [36]

Seyahatname'de coðrafya ve tarihin her alanýna, ayrýca halkbilim ve dil araþtýrmalarýna da eleþtirmeci karþýlaþtýrmalarda ýþýk tutabilecek çok sayýda bilinçli olarak aktarýlmýþ bilgi, onun kaynak deðerini biçmede göz önünde tutulan tek ölçüt deðildir. Seyahatname türünün özgün bir anýtý olan bu eserin bir baþka önemi, çaðýnýn Osmanlý zihniyetini, dünya görüþünü ve - özellikle yabancý ülkelerin tasvirinde - dünyaya bakýþýný mükemmel biçimde yansýtan bir ayna olmasýndadýr. Bu noktaya Kreutel güzel bir örnek sunuyor: Seyahatname'nin Viyana gezisini içeren cildini [37] ilk defa Almanca'ya çevirip Evliya Çelebi'nin eserini, varlýðýndan haberdar olduðu bu cildinin bütün çabalarýna raðmen yer alamadýðý bir bölümünü keþfedip Ýngilizce'ye çevirerek bilim dünyasýna kazandýrmýþ olan Hammer'in anýsýna yayýmlayan Kreutel, “Giriþ”inde Viyana ile halkýnýn “bir Türk'ün kaleminden çýkan bu en eski tafsilâtlý tasvirinin” [38] “herhalde þimdiye kadar çizilmiþ olan en egzotik ve rengârenk tablosu” [39] olduðunu belirtirken, “doðu anlatým sanatýnýn çiçek süsüyle [bezenmiþ ve] isabetli gözlemleri þaþýrtýcý hayalperestliklerle harmanlanmýþ” [40] olan bu tablonun, o çaðýn Osmanlýlarýnýn zihinlerinde canlandýrdýklarý - ve nihayet 1683'te almayý umduklarý - Kýzýl Elma olduðunu söylüyor. [41] Bu açýdan bakýldýðýnda, 17. yüzyýl Osmanlýlarýnýn tasavvurlarýný böylesine canlý bir manzaraya dönüþtüren Evliya Çelebi'nin Viyana'yý belki de hiç görmemiþ olmasý [42], eserinin kültür tarihi bakýmýndan deðerlendirilmesinde önemli bir ölçüt olmaktan çýkýyor.

Ancak bugüne kadar yapýlmýþ bütün bu deðerlendirmelerin yaný sýra deðinilmesi gereken bir husus daha var: Seyahatname, zihniyet tarihi araþtýrmalarýna - yazarýnýn herhalde farkýna varmaksýzýn - Yeniçað'ýn ortalarýnda Doðu ile Batý arasýndaki tinsel uçurumun hangi düþündürücü boyutlara varmýþ olmasýný göstermesi bakýmýndan da ýþýk tutuyor. Evliya Çelebi, tasvir etmek istediði insanlar, mekânlar ve mimarî eserlerden kendi gördüklerini, titiz bir muhabir veya rehber gibi, her türlü ayrýntýsýyle - üstelik sýk sýk hayal gücünü de seferber ederek - iþlerken, bunlarý, gerek kendi kültürel mensubiyetinden dolayý paylaþtýðý, gerekse doðal sezgilerinden kaynaklanan yeteneðiyle kavradýðý çevresinin beðenisine göre aktarmýþtýr. Bu beðeniye özgül biçimini veren etmenler arasýnda belirleyici olaný ve bu arada Osmanlý toplumunda çaðýn genel bilgi düzeyine de ayna tutaný, bir aydýn donatýmýnýn eksikliði olmuþtur. Ýslam dünyasýnýn, Yüksek ortaçaðda evrensel çaptaki bilimsel nitelikleriyle [43] Batý'nýn ilerde yaþayacaðý Renaissance'ýn hazýrlýðýnda azýmsanmayacak bir payý olan, fakat tarihsel sürecin özgül akýþýna baðlý olarak toplumsal dengenin bütün kurumlarý ve bu arada Ulema'yý derinden sarsan bozuluþuna baðlý olarak Yeniçað'a çöküþ süreciyle giren köhneleþmiþ medrese eðitiminin, Evliya Çelebi'nin yetiþtiði ve Osmanlý Devleti'nin seçkin eðitim kurumu olan Enderun'a bile yansýmasý, doðal olarak kaçýnýlmaz olmuþtur. [44] Buna karþýlýk Kâtib Çelebi gibi yüzyýllar öncesinin bilimsel kazanýmlarýyle yetinmeyip, araþtýran, kurcalayan ve çaðýnýn deðiþmiþ dünya imgesini kavrayan müstesna kiþiliklerin medrese dýþýnda kendi kendilerini yetiþtirmiþ olmalarý, rastlantý deðildir. [45]

Bir bilim adamý veya filozof olmayan, fakat olaðanüstü bir bilgilenme ve bilgilendirme isteði taþýyan Evliya Çelebi ise, Avrupa ülkelerinde gözlemlediði veya bu ülkeler hakkýnda okuyup öðrendiði ve önyargýsýz bir biçimde takdir etmekten de kaçýnmadýðý özelliklerin altýnda yatan esas gücü, düþüncesini kopernisyen sistemle temellendiren ve felsefe ile doða bilimlerindeki patlamayla modern düþüncenin tarihsel doruklarýndan birine, kartezyen akýlcýlýða, ulaþan 17. yüzyýl Batý dünyasýnýn, önceki atýlýmlarý üzerine oturttuðu ve ertesi yüzyýlda Aydýnlanma'nýn evrensel sistemiyle taçlandýracaðý tinsel devrimini kavramak bir yana, algýlamaktan bile uzak olmuþtur. “«Yararý olan ilim Kur'an, Hadis ve Fýkýhtan ibarettir, gerisi boþ ve manasýz bir uðraþýdýr; gerçek ilim ‘Tanrý böyle buyurdu’, ‘Peygamber böyle buyurdu’ ile uðraþan ilimdir, kalaný, þeytanýn kalplere doldurduðu kuruntudan ibarettir»” [46] anlayýþýnýn yerleþmiþ olduðu bir ortamýn varlýðý göz önünde tutulduðunda, Evliya Çelebi'nin - çaðýnýn “dünya standartlarýna” uyan ve hamlelerinin püf noktasýný oluþturan - bilim konularýyle fazla oyalan(a)mayýþýnýn yadýrganacak bir tarafý kalmamaktadýr; yine de yer yer bu gibi konulara deðinecek olmuþsa, anlattýklarý, Viyana'da gördüðü(nü savladýðý) cerrah becerilerinin ve buna benzer baþka “gözlemlerinin” olsa olsa heyecan uyandýrýcý ve herhangi bir derinliðe ulaþamayan birer canlandýrmasýndan ibarettir. [47] Hezarfen Ahmed Çelebi gibi teknik deneylere giriþenlerin etkinliklerini de birer tecessüs konusu olarak sunmuþtur. [48]

Gezilerinde rastladýðý medreseleri ve bilginleri tanýtýþ biçimi, 17. yüzyýl Osmanlý týbbýnda yüzyýllar önce Ýslam kültür çemberinde bilinenlerin ötesine geçilemediðini göstermiþ oluyor. [49] Bilginler hakkýnda söyledikleri de döneminin Osmanlý bilim anlayýþýna ýþýk tutuyor. Birçok kiþi hakkýnda verilen bilgi, gömülü olduðu yer ile sýnýrlý kalmýþ. [50] Deðerlendirmelerinden, bilginlerin doða bilimlerinden çok ilâhiyat alanýnda güçlü olmalarýný, “...Kurân'ý Kerim hafýzý olup on türlü okumasýný bil”melerini [51] veya “...Sade yüzkýrk cilt eseri” olmasýný [52] nitelik ölçütü olarak kabul ettiði anlaþýlýyor. “...Yazdýðý ve yaydýðý kitap ve eserlerin sayýsý belli olmayacak kadar çoktur...Yaþadýðý devrin tek adamý sayýlýrdý... Gaibden haber verme ilminde dünyada tek idi.” [53]

Seyahatname'nin bu havasý, Yüksek ortaçaðýn sonlarýndan itibaren açýlmaða baþlayan Doðu ile Batý arasýndaki uçurumun nasýl büyüdüðünü, 13. yüzyýlda kendini Doðu'dan erginleþtirebilen ve yarým binyýllýk zahmetli bir dünyevîleþme sürecine giren Batý'nýn o çatallaþmadan beri hangi yollarý katettiðini gözler önüne seriyor. Bu gerçek hesaba katýldýðýnda ise, Evliya Çelebi'nin Viyana'daki Stephan Kilisesi'nin kitaplýðý karþýsýnda duyduðu hayranlýðý ve artýk kendi döneminin Osmanlýlarýnýn kitaba Avusturyalýlar kadar özen göstermediklerine dair içtenlikli serzeniþiyle [54] duyarlýk bile sergilediði teslim edilmelidir.

Gerçek yaþantý gibi naklettiði birçok gözlemiyle araþtýrmacýlara hazýrladýðý bilmeceler, neyin hayal, neyin gerçek olduðu sorusu ile sýnýrlý deðildir. Kimdir bunlarý yaratan kiþi? Akraba adlarý, çaðdaþlarý ve belirli tarihleri zikretmekte - zaman zaman tutarsýz da olsa - çekingen davranmayan Evliya Çelebi'nin, o adlar ve olaylarla baðlantýsý bulunamamýþtýr [55]. Kendini “Evliya (Çelebi/Efendi) Ýbn Derviþ Mehmed Zillî” veya “Seyyah-ý âlem ve nedîm-i beni âdem evliyâ-i bi riyâ” [56] olarak adlandýran bu çelebi kiþi, sýnýrsýz bilgi aktarma hevesine raðmen bize gerçek adýný [57] açýklamamýþtýr!

Son Güncelleme ( Friday, 02 June 2006 )
 
< Önceki   Sonraki >